Kültürel Zenginlik 03 Mayıs 2022, 16:58

Düğün, Nişan ve Evlenme
İlçemizde evlenme yaşı önceleri erkeklerde 17-18, kızlarda 14- 15 idi. Aileye yeni bir yardımcı gelsin diye, ailenin iş gücüne taze iş gücü katılsın diye erkek çocuklar erkenden evlendirilirdi. Günümüzde bu gelenek artık değişti. Askerliğini yapmayınca, tahsilini bitirmeyince, eline işini alıp ailesini geçindirecek geliri bulmayınca kimsenin aklına eş bulmak gelmiyor. Artık iş, eşten önce gelmektedir. Bu yüzden de evlenme yaşı 25-30’lara kadar yükselmiştir. Kızlar içinde aşağı-yukarı aynı şeyleri söylemek mümkündür.
KIZ İSTEME:
Evlilik çağına giren gençlerin evliliğe karar vermesi sonucu erkek tarafının, oğullarının istediği kızı kız tarafından istemeleri (dünürlük) ile başlar. Eskiden ailede baba ve anne isteği ile evlendirilen kızlar çoğunlukta iken, şimdi tamamen olmasa da büyük bir çoğunlukla ortadan kalkmış durumdadır. Her ne kadar anne baba istese de son karar kızındır. Şayet kız zorla birisiyle evlendirilmek istenirse kız, sevdiği erkekle kaçabilir. Şunu da sevinerek belirtmeliyim ki yurdumuzun bazı bölgelerinde görülen töre cinayetlerine İlçemizde rastlanmaz.
Başçiftlik’te başlık parası adeti yoktur. Belediye teşkilatı kurulmadan önce tek tük başlık alan kız babaları var ise de belediye ile birlikte bu olaylar da son bulmuştur. Belediye teşkilatı ile birlikte değişikliklerden birisi de başlık parasının kaldırılması olmuştur.
Evlenme çağına gelmiş, askerliğini yapmış, iş-güç sahibi olan erkek evlenme arzusunu kız kardeşi, annesi veya bir arkadaşı vasıtasıyla babasına iletir. Delikanlının gönlünde biri yoksa yakın çevrenin de yardımıyla münasip bir kız aranmaya başlanır. Uygun kız bulununca görücüye gidilir. Her iki taraf da birbirini araştırır. Her yönüyle uygun bulunursa kız istenmeye karar verilir.
Erkek tarafından anne, baba ve yakınlardan birkaçı kız evine giderler. Hoş-beş, biraz sohbetten sonra “Allah’ın emri, Peygamberin kavli” ile kız istenir. Kızın ailesi “Allah yazdı ise olur” diyerek biraz zaman isterler.
SÖZ ALMA (SÖZ KESME):
Birkaç sefer gidip gelen dünürcülük sonucunda iki tarafında uygun görmesi ile söz kesme merasimi yapılır. Uygun bir gece tayin edilir. Kız tarafının evinde her iki tarafında yakın akraba, eş ve dostları toplanır. Adet gereği erkek tarafından uygun birisi kız babası ya da vekiline Allah’ın emri, Peygamberin kavlini tekrar iletir. Kabul sonucu dua ve âminle pekiştirilir. Yemekler yenilir. Kadınların olduğu bir ortamda söz yüzükleri ve diğer takılar takılır. Kızın arkadaşları kendi aralarında eğlenirler.
ÇIKI (BOHÇA) GÖTÜRME:
Sözün kesildiği akşamın ertesi günü oğlan evi tarafının genç kızları ve genç kadınları tarafından halı, ütü masası, tencere takımı, çaydanlık gibi ev eşyaları ile ekmek, kuruyemiş, lokum, gofret, şeker gibi yiyecekler kız evine götürülür. Kız ve arkadaşları gelenleri karşılar. Getirilenlerden ikramda bulunulur. Hep birlikte yenilir içilir. Beraberce oyunlar oynanır, eğlenilir.
NİŞAN:
Eskiden beri el öpme merasimi de denilen bir merasim tüm İlçe kadınlarının katılımı ile daha önceden tespit edilmiş olan gün ve saatte evde ya da (genellikle) belediye düğün salonunda yapılır. Merasime katılan herkes yakınlık derecesi ve durumuna göre altın, para, kap-kaşık, halı, kilim vb. hediyeleri salona getirilir. İsimler teker teker okunarak hediyeler ortaya konulur. Kimin hangi hediyeyi getirdiği (astığı) yüksek sesle duyurulur. Hediyeler ortada yüksekçe bir yere konularak herkesin görmesi sağlanır. Kimin hangi hediyeyi astığı kız evi ve oğlan evi tarafından kayda alınır. İleride bu hediyelerin karşılığı ödenecektir. Toplumun huzurunda erkek tarafı kızın mihrini teslim eder. Erkek ve kıza nişan yüzükleri burada takılır. Burada toplanmış bulunan tüm hediyeler önce kız evine götürülür. Kız tarafından gelen hediyeler kıza, oğlan tarafından gelen hediyeler ise oğlan evine gönderilir. Sonra bu hediyelerin tamamı da gelinin olur.
Nişandan sonra erkek tarafı kız evine gelinlik görmeye giderler. Yakın akrabalardan da bu ziyarete katılanlar olur. Eğer nişanlılık dönemi uzun sürer, araya bayram girerse oğlan evi kız evine bayramlık gönderir. Kız evi de buna karşılık verir.
ÇEYİZ ASMA:
Düğün başlamadan birkaç gün önce gelin adayının arkadaşları kız evine gelerek düğün bitene kadar oradan ayrılmazlar. Bir taraftan eğlenceler devam ederken diğer taraftan da hazırlıklar devam eder. Bu hazırlıklardan birisi de çeyiz asılmasıdır. Öncelikle evin uygun bir odası bu iş için hazırlanır. Çeyiz demirleri takılır. İpler gerilir. Gelinin bütün çeyizi düzenli bir şekilde buraya yerleştirilir. Böylece hazırlanan çeyiz odası belirli bir süre davetlilerin ziyaretine açıktır. Düğünden bir gün öncesine kadar serili kalan çeyiz tekrar toplanır. Kaynata, kaynana ve diğer yakınlara birer bohça içinde hediyeler ayarlandıktan sonra kalan çeyiz sandıklara yerleştirilir.
Kaynak: Dünden Bugüne Başçiftlik (Şaban BOLAT)
Mahalli Oyunlar
HALK OYUNLARI:
Başçiftlik ve çevresinde halk oyunları daha çok düğünlerde ve mili bayramlarda oynanır. Bu oyunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz. Bar, tinyaba, ellik halayı, güloğlan, sarhoş barı, madımak ekip halinde oynanan oyunlardır. Çiftetelli, Konyalı, misket gibi oyunlarda tek veya gruplar halinde oynanır.
Eskiden uzun kış gecelerinde mahalle odalarında özellikle de düğünlerde seyirlik oyunlar oynanırdı. Kılık kıyafet değiştirilir, yüzler boyanır seyredenler hoşça vakit geçirirlerdi. “Tüfek icat oldu, mertlik bozuldu.” Televizyon çıktı, bu çeşit oyunlar da artık eskilerde kaldı. Yeni nesil bu oyunların adını bile bilmiyor.
EV VE ÇOCUK OYUNLARI:
Çocuklar mahalle aralarında, kır gezilerinde, okulda teneffüslerde bazı oyunlar oynamaktadırlar. Bu oyunlardan bazıları şunlardır: Siğnenmeç (Saklambaç) , Aç kapıyı bezirgân başı, birdirbir, İstanbul taklası, dokuztaş, yağ satarım bal satarım, istop oyunu, yakan top, uzuneşek oyunu, körebe, köşe kapmaca, mendil kapma, elim sende, yakalambaç, ayaktan atlama oyunlarını sayabiliriz.
Eskiden taş dikme (dikili taş), tektürmeç, cincif, kuş toktur, goga (taş üstünde taş vurma), beştaş, arası kesmük, polis kaçak, dokuz çöp, gibi oyunlar daha çok oynanırdı.
YEMEKLER
ÇORBALAR:
Tarhana çorbası, yarma çorbası, yayla çorbası, çatal çorba, sütlü çorba, darı (mısır) çorbası, şehriye çorbası, mercimek çorbası, helle çorbası, kara helle çorbası, erişte çorbası, tarla çorbası, cenik çorbası, oğmaç Çorbası, dutmaç çorbası, işkembe çorbası, ekmek aşı
SEBZE YEMEKLERİ:
Fasulye kapaması, fasulye çırpması, patlıcan musakka, karnıyarık, imambayıldı, türlü, biber kızartma, patates sulusu, patates kavurma, patates mıhlaması, patates kızartması, patates köftesi, nohut yahni, kuru fasulye, ıspanak mıhlaması, yoğurtlu Madımak, kuş pancarı, kehniç kavurması, sirken, madımak, evelik, sarımsaklı fasülye, sarımsaklı patlıcan, cücül, pirpirim.
ET YEMEKLERİ:
Haşlama, kavurma, suluköfte, köfte ızgara, tas kebabı, yahni, Başçiftlik kebabı, güveç, fırında tepsi
DOLMALAR:
Kelem dolması, pırasa dolması, yaprak dolması, şeker pancarı dolması, kızılcapancar dolması, dağ dolmalığı, biber dolma, patlıcan dolma, kabak dolma, patates dolma, soğan dolması
PİLAVLAR:
Pirinç pilavı, bulgur pilavı, şehriyeli pilav, mercimekli pilav, makarna, kuskus, ev makarnası, keşkek
TURŞULAR:
Kelem, biber, patlıcan, domates, fasulye, salatalık, kol turşusu, havuç, Pırasa, kelek (ham kavun)
TATLILAR-HAMUR İŞLERİ:
Baklava, kek, çaylı kek, tulumba tatlısı, yaş pasta, burma börek, yufka böreği, tepsi böreği (düz), sigara böreği, su böreği, poğaça, kuru pasta, un kurabiyesi, mantar pasta, elmalı pasta, tavukgöğsü, un helvası, akıtma, kaygana, kavurma helle, yağlaş, hasuda, sütlaç
EKMEKLER:
Çarşı ekmeği, çörek, pide, parmak, bükme, yağlı, kocagörmez, pahaç, değirmen çöreği, bişi, leylek giliği, katmer, çökelikli, güdül, cızlak, tava çöreği, peksimet, ev somunu, simit
TATLILAR-REÇEL-PEKMEZ-HOŞAF:
Kuşburnu, armut, pancar, üzüm pekmezleri,
Kaysı, şeftali, çilek, kızılcık, erik, incir, vişne, böğürtlen reçelleri
İncir, üzüm, kaysı, elma, vişne, şeftali kompostoları
SOĞUK YEMEKLER:
Kısır, bat, piyaz, mantı, cacık
Atasözlerimiz
İlçemizde çoklukla kullanılan atasözleri şunlardır:
- Aç ayı oynamaz.
- Aç it fırın yıkar.
- Ağaca çıkan keçinin dala bakan oğlağı olur.
- Ahmak ata binmiş, kendini ağa sanmış.
- Akacak kan damarda durmaz.
- Atın ölümü arpadan olsun.
- Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zuma az.
- Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık.
- Ağır ol molla desinler.
- Akılsız başın cezasını ayaklar çeker.
- Allah kimsenin yolunu yolsuza düşürmesin.
- Arife tarif gerekmez.
- At, binicisine göre kişner.
- Attan düşen ölmemiş, eşekten düşen ölmüş.
- Atın yerine eşek bağlanmaz.
- Ay var yılı besler, yıl var ayı besler.
- Bacak kadar boyu var, türlü türlü huyu var.
- Bal tutan parmağını yalar.
- Bekara karı boşamak kolaydır.
- Besle kargayı oysun gözünü.
- Biri yer, biri bakar; kıyamet ondan kopar.
- Büyük lokma ye, büyük söz söyleme.
- Bir hatır, iki hatır, üçüncüsü vur yatır.
- Büyük büyüklüğünü bilmeyince küçük küçüklüğünü hiç bilmez
- Bu karık başa varmaz.
- Can çıkmayınca huy çıkmaz.
- Çoban isterse tekeden süt çıkarır.
- Çok söyleme arsız, çok saklama hırsız edersin.
- Çağrılan yere erinme, çağrılmayan yerde görünme.
- Dağ başına kış, adam başına iş gelir.
- Davulun sesi uzaktan hoş gelir.
- Dirgene dayanamayan porsuk harmana girmez.
- Düven öküzünün ağzı bağlanmaz.
- Ekin ekmedim ki göğe bakayım.
- El elin eşeğini türkü çağırarak arar.
- Elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz.
- Eşek hoşaftan ne anlar?
- Eşek çamura batınca yol gösteren çok olur.
- Eşek çamura batınca sahibinden yiğit kimse olmaz.
- Eşeğin canı yanınca attan ileri gider.
- Evdeki hesap çarşıya uymaz.
- Garip kuşun yuvasını Allah yapar.
- Gazın cücüğünü güzün sayarlar.
- Güttüğü bir koyun, ıslığı dağı taşı tutuyor.
- Gözden ırak olan gönülden de ırak olur.
- Gönül düştü bir b… o da mis gibi koka.
- Hamama giren terler.
- Her horoz kendi çöplüğünde öter.
- Her inişin bir yokuşu vardır.
- Her yiğidin bir yoğurt yeyişi vardır.
- Isına ısına yaz gelir, soğuya soğuya kış gelir.
- Isıracak it dişini göstermez.
- İtle dalaşmaktansa çalıyı dolaşmak iyidir
- iğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batır
- işleyen demir ışıldar.
- Katranı kaynatmakla olur mu şeker? Cinsi bozuk olan cinsine çeker.
- Kavun, karpuz da yata yata büyür.
- Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez.
- Keçinin uyuzu pınarın gözünden içer.
- Kenarına bak bezini al, anasına bak kızını al.
- Keskin sirke küpüne zarar verir.
- Kızını dövmeyen dizini döver Koyunu güden kurdu görür.
- Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür.
- Kurt kocayınca köpeklerin maskarası olur.
- Leyleğin ömrü laklakınan geçer
- Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır.
- Minareyi çalan kılıfını hazırlar.
- Ne ekersen onu biçersin.
- Ne doğrarsan aşına, o gelir kaşığına.
- Odun odunu yarar, ahmak kendini yorar.
- Oğlan dayıya, kız emeye (halaya) çeker.
- Öküzün büyük olsun da çekmezse çekmesin.
- Ölüsü olan bir gün ağlar, delisi olan her gün ağlar.
- Parayı veren düdüğü çalar.
- Parayı itin boynuna asmışlar, herkes peşi sıra “it efendi diyerek gezmiş.
- Rüzgâr eken fırtına biçer.
- Sabreden derviş, murada ermiş.
- Sev seni seveni, yerdeki toprak ise; sevme seni sevmeyeni Mısır’da sultan ise.
- Sona kalan donakalır.
- Su testisi su yolunda kırılır.
- Sen ağa ben ağa, bizim ineği kim sağa.
- Suyun yavaş akanından, adamın yere bakanından kork.
- Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer.
- Taşıma su ile değirmen dönmez.
- Tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer, kürkçü dükkânıdır.
- Ucuz etin yahnisi yenmez.
- Uyuma çuval ağzı aç.
- Ummadık taş, baş yarar.
- Vakitsiz öten horozun boynunu vururlar.
- Yağmasan da gürle.
- Yarım hoca dinden, yarım doktor candan eder.
- Zenginin malı züğürdün çenesini yorar.
- Zorla güzellik olmaz.
- Zararın neresinden dönersen kardır.
Kaynak: Dünden Bugüne Başçiftlik (Şaban BOLAT)
Ağız ve Ses Özellikleri
Başçiftlik ağzı tipik Orta Anadolu özelliklerini taşımaktadır. Yine de bazı sözcüklerin söyleniş biçimleri farklı özellikler göstermektedir.
1- “K” sesi kelime başlarına geldiğinde “G” sesine dönüşür, “koyun” yerine “goyun”, “kaşık” yerine “gaşık” gibi.
2- “R” sesi kelime sonlarında genellikle kullanılmaz. “Geliyo, gidiyo, yiyo, içiyo…”
3- “R” ve L sesleri kelime başına geldiklerinde önlerinde “i” veya “ı” sesli harfleri varmış gibi söylenir. “Recep” yerine “İrecep”, “Ramazan” yerine “Iramazan” , “lazım” yerine “ilazım”, “leğen” yerine “ileğen” gibi.
4- Kelime sonlarındaki “N” harfi “nğ” sesine dönüşebilir. “Geldin” yerine “geldinğ” , “gördün mü” yerine “gördünğ mü” gibi.
5- Kelime sonlarındaki “ı” ve “i” sesli harfleri bazen “u” veya “ü” ye dönüşebilir. “Darı” yerine “daru” , “deli” yerine “delü” gibi.
6- Kelime başlarındaki T harfi yerine “d” kullanılabilir, “tatlı” yerine “datlı”, “tane” yerine “dane” gibi.
7- Bazen sözcük içinde “f yerine “i” sesi getirilir, “mısır” yerine “misir” gibi.
8- Kelime başındaki “ö” seslisi “ü” ye dönüşebilir, “öğütmek” değil “üğütmek” şeklinde.
9- İlk hecedeki “ü” sesi “ö” sesine dönüşür, “büyük” yerine “böyük”, “güzel” yerine “gözel” gibi.
10- Kelime sonlarındaki “r” sesi düşerek “i” sesi yerine “ü” sesi gelebilir, “gelir” değil “gelü” , “verir” değil “verü” , “getir” değil “getü” gibi.
MALI BİLMEZ, ALAFI BİLMEZ…
1990 lı yılların başında bir kış günü TGRT Televizyonunda yayınlanmakta olan Telekritik adlı program için çekim yapmak üzere Başçiftlik’e gelirler. Mikrofon, kamera sokakta gezerlerken, sırtında kocaman bir sepetle gelen bir kadın görürler.
Spiker:
– Abla! Hele dur da iki konuşalım
– Konuş bakalım, ne diyeceksin?
– Abla nereden geliyorsun?
– Samanlıktan
– Sırtındaki nedir abla?
– Sepet
– İçinde ne var?
– Alaf
– Abla alaf nedir, ne işe yarar?
– Tamdaki mallara yemek için veririz.
– Abla mal ne demek?
Sırtındaki ağır yükten, soğuktan ve yabancı bir erkekle konuşmaktan İyice rahatsız olan kadın, yüksek sesle:
– Ya hu gardaşım malı bilmiyonğ, alafı bilmiyonğ bi de gelmiş bana soru soruyonğ. Get hele başımdan. Seniğinen uğraşacak kadar avara değülüm.
BALAK GİBİ YÜZÜME BAKMA…
Teneffüste öğretmen odasında otururken İzmirli fen bilgisi öğretmeni bayan heyecanlı bir şekilde içeri girdi.
Yanımdaki öğretmen arkadaş sordu:
– Hayrola Hoca Hanım bir şey mi var?
– Öğrencinin birisi problemlerden birini çözememiş. Ben de açıkladım, öğrenci birden bire ” Aha anağın babağın ne kadar da kolaymış.” Deyince ben bana küfredeceğini düşünmüştüm. Sonunda ne demek istediğini anladım. Bu yüzden biraz şaşırdım.
Arkadaş da o zaman:
Hoca hanım o da bir şey mi? Yaz tatilinde pikniğe gitmiştik. Yanımızda üniversitede okuyan yeğenim de vardı. Ateşi yaktık. Ben malzemeleri hazırlıyorum. Sağa sola koşuşturuyorum. Baktım ateş dağılmış. Yeğenime:
– Oğlum! Balak gibi suratıma bakıp orada söğeleceğine bir korsak getir de şu öğseğüleri toparlayı ver dedim.
Deyince bayan öğretmen:
– Hocam sizin bu söyledikleriniz Türkçe mi?
– Hayır, Hoca Hanım, Başçiftlikçe. Deyi verdi.
Odada bulunan hepimiz birden başladık gülmeye.
Kaynak: Dünden Bugüne Başçiftlik (Şaban BOLAT)
Türküler ve Maniler
1- ABUM TÜRKÜSÜ:
Türkünün öyküsü Hatipli Kasabasında 1960’lı yıllarda yaşanmıştır. İki genç arasında filizlenen aşkın kendi arzuları dışında mutsuz sonlandırılmasının ifadesidir abum türküsü.
Sokaklarda beraber oynayan, beraber büyüyen iki komşu çocuğundan erkek olanı öğretmen okulunun sınavını kazanıp öğretmen adayı olarak okumaktadır. Kız olanı ise ev işleri, tarla- tapan derken büyümüş güzelleşerek tatillerde köye gelen öğretmen adayının dikkatini çeker olmuştur. Kapı önlerinde, tarla yolunda, yayla tepesinde kaş göz işaretleriyle birbirlerine olan ilgilerini belli eder olmuşlardır.
Oğlan öğretmen olmuş, Niksar’ın bir köyüne tayini yapılmıştır. Kız ise öğretmenle evlenip köydekilerden daha rahat ve daha uygun şartlar altında yaşamanın hayali ile zamanını beklemektedir. Köyde günün şartlarına göre zengin sayılan ailelerden biri de kızı beğenmiş oğullarına istemek için uygun zamanı kollamaktadır. Kızın abusu (üvey anne) ele alınmış, iş bağlanmıştır. Dünürcüler gelir. Abu, kızın babasını da ikna etmiştir. Kızın sözü verilir. Kız bu işe olmaz diyemez. (O yıllarda kız çocuklarının böyle bir hakkı yoktur.) Hazırlıklar yapılır. Düğün başlar. Kızın gözü, kulağı hep Niksar’da dır. Ama o taraftan ne bir hareket ne de bir haber vardır. Kız çaresiz, kaderine razı gelin atına biner. Ata binerken de içinden geçirdiklerini yüksek sesle söyleyerek ağlamaya başlar. Ağlamaları arasında kurduğu hayallerin yıkılmasından, abusunun yanlış yaptığından, öğretmenin ilgisizliğinden yakınmaktadır. “ hem ağlar, hem giderim.” Diyerek yeni evinin yolunu tutar.
Düğünde mehterlik ( davul-zurna ) yapan, Reşadiye’nin Büşürüm Köyü’n den Çakır Usta ( Kâmil Kaya ) ve oğlu Ali Usta düğün sonunda köylerine dönerken gelinin ağlamalarından etkilenerek kendi aralarında türkünün sözlerini oluştururlar. Önceleri yöresel olarak söylenen türkü, daha sonra tüm ülkede söylenir olmuştur. Bunda Tokatlı sanatçılarımız Mihrican Bahar ve Murat Akkaya’nın da büyük katkıları vardır.
ABUM
Öğretmene varamadım.
Naylon çorap giyemedim.
Karyolada yatamadım.
Abum abum kız abum,
Sebebim sensin abum.
Abum abum kız abum,
Gözün kör olsun abum.
Bir çobana verdiniz.
Onbin lira yediniz.
Günahıma girdiniz.
Abum abum kız abum,
Sebebim sensin abum.
Abum abum kız abum,
Gözün kör olsun abum.
Şu Niksar’a varsalar,
Öğretmeni bulsalar.
Bu halimi deseler.
Abum abum kız abum,
Sebebim sensin abum.
Abum abum kız abum,
Gözün kör olsun abum.
Not: Türkünün kahramanları halen hayatta oldukları için isimlerin yazılması uygun görülmemiştir.
2-FADİK TÜRKÜSÜ
Türkünün öyküsü Başçiftlik merkezde yaşanmıştır. Çocuk yaşta tohumu atılıp, gençlikte filizlenen, tam olgunlaşmaya başlayacağı zaman hayal kırıklığı ile sonuçlanan bir aşkın nefrete dönüşmesinin beddua şeklinde ifadesidir bu türkü.
Aynı mahallenin iki çocuğu, evlerinin köşelerini döndüklerinde birbirleriyle karşılaşmaktadırlar. Derken bu karşılaşmalar yavaş yavaş aşka dönüşür. Büyüdüklerinde evlenmeyi kararlaştırırlar kendi aralarında. Gel zaman, git zaman aileler, komşular derken tüm Başçiftlik duyar bu olayı. Duymamış olanlar da olacak ki; komşu köyden bir öğretmene istemeye gelirler Fadik kızı. Komşu delikanlı ise hem daha askerliğini yapmamış hem de işi bile yoktur. Öğretmene verirler Fadik’i o istemediği halde. Delikanlı çaresiz, eli koynunda kalıverir ortalıkta. Küser tüm ailesine, tüm çevresindekilere. Küser kaderine. En çok da Fadik’e küser. Küsmek ne demek? Arkasından hep beddua eder. Bu İntizarını dönüştürür türküye. Duysun diye kara yazgısını tüm Türkiye.
FADİK
Uykuları haram ettin gözüme.
Darıldın mı Fadik haklı sözüme?
Doya doya bakamadım yüzüne.
Kavlimiz böyle miydi nazlı Fadik’im?
Sarı saman gibi sararttın beni.
Acı kahve gibi kararttın beni.
Dosta düşmanıma ar ettin beni.
Düzenin bu muydu nazlı Fadik’im?
Geçtiğin yolların çamur, taş olsun.
Karnın dolu, kucakların boş olsun.
Gözlerinden akan kanlı yaş olsun.
Edeceğin bu muydu kahpe Fadik’im?
*Fadik; Fatma’nın yöresel söylenişidir.
*Fadik türküsünün kahramanları halen hayatta olduklarından isimlerin yazılması uygun görülmemiştir.
MANİLER
Halı dokurum halı,
Bitmiyor gavur malı.
Şu halılar çıkalı,
Kızların benzi sarı.
Makas attım halıya.
Parıl parıl parlaya.
Nerede güzel varsa,
Gelsin bizim halıya.
Yazı yüzünde göl var.
Yüzün uşaklar yüzün.
Ben askere gidiyom.
Halıyı ufak çözün.
Okuduğun kitabın,
Bilinmiyor yazarı.
Başçiftlik sokakları,
Oldu çırak pazarı.
Değirmenin suyunu,
Kim bağlamış akıyor.
Yârim erken uyanmış.
Halı evi yıkıyor.
Halı dokuyan yârim,
Şip at ilmeklerini.
Ben gidiyom askere.
Dile dileklerini.
Başçiftlik’in camisi,
Hocasızdır hocasız.
Şu halılar çıkalı,
Kızlar kaldı kocasız.
Başçiftlik’e girerken,
Sıra sıra direk var.
İzin al da gel yârim.
Sende nasıl yürek var.
Başındaki poşular,
İldir ildir ışılar.
Yedi yıldır yar sevdim.
Yeni duydu komşular.
Ak koyun kuzusuna,
Can kaynar bazısına.
Ne deyim de ağlıyım,
Alnımın yazısına.
Dülbendimi düreyim.
Aç koynunu gireyim.
Uyandıkça sar beni.
Yar olduğun bileyim.
Dülbendimin düğümü,
Kim görmüş güldüğümü?
Cihan ataşa yansa,
İsterim sevdiğimi.
NİNNİLER
Taştan beşik belediğim,
Seni haktan dilediğim.
İpek yorganda belediğim,
Ninni yavrum ninni.
Çamdan beşik oydurayım.
İnci boncuk koydurayım.
Uyumazsan kaldırayım.
Ninni yavrum uyusana
Uyuyup da büyüsene.
Uyu ninni çalayım.
Sana kurban olayım.
Ağrıyan yerlerine,
Dünya malı harcayım.
Ninni ninni sesi gelir.
Uyur uykusu gelir.
Benim güzel yavrumun,
Asker babası gelir.
Tarlalara tilki gelmiş,
Çocuğuma yürü demiş.
Canıma büyü demiş.
Ninni yavrum ninni.
Ağlar isen ağlar idim.
Dertlerini dinler idim.
Sana ninni söyler idim.
Ninni yavrum ninni.